Mary Shelley’nin, varoluş sancıları çeken insanın ölüm sorunsalını ve ölümsüzlüğü fethetme tutkusunu, acının ve terk edilmişliğin yarattığı intikam tutkusuyla harmanladığı; bilimkurgu edebiyatına temel olan, korku, fantastik ve Gotik gibi türleri de bünyesinde barındıran kült eseri Frankenstein ya da Modern Prometheus.
Mary Shelley’nin, varoluş sancıları çeken insanın ölüm sorunsalını ve ölümsüzlüğü fethetme tutkusunu, acının ve terk edilmişliğin yarattığı intikam tutkusuyla harmanladığı; bilimkurgu edebiyatına temel olan, korku, fantastik ve Gotik gibi türleri de bünyesinde barındıran kült eseri Frankenstein ya da Modern Prometheus.
Romanın konusunu -sinemanın da etkisiyle- çoğumuz biliyoruz. Fakat onu ilginç kılan özelliklerden biri yazılış süreci ve bu yazıda çoğunlukla buna değinmek istiyorum.
Kendi doğumunda annesini kaybettikten sonra üvey annesiyle yaşadığı sorunlar, zaten evli olan şair Percy Bysshe Shelley ile yaşadığı çalkantılı birlikteliği ile babasından uzak kalışı ve bebeğinin kaybı, Mary Shelley’yi kâbuslarla dolu bir döneme sürüklemiştir.
“Ruhumun derinliklerinde olan ve anlayamadığım bir şey var.”
Mary Shelley ailesinin yanından ayrılırken yanına üvey kardeşi Claire Clermont’u da almıştır. Fakat eşi Percy B. Shelley’nin özgür ve açık ilişkiden yana olması, başka kadınlarla birlikteliği Mary’yi oldukça yaralamıştır. Bu dönemde eşinin üvey kız kardeşi ile olan ilişkisinden de etkilenmiştir. Son olarak bebeğinin ölümü ile derin bir melankoliye kapılmıştır. Yaşadığı tüm acı, yalnızlık ve hayal kırıklıkları eserine sirayet etmiş, bu duygular eşliğinde yaşam-ölüm ikilemini sorgulamıştır.
“Sanki uçurumun kıyısında yürüyorum da karşımda binlerce insan beni boşluğa itmek için hevesle toplanmış bekliyor.”
1816 yılında İsviçre’de, Cenevre Gölü kıyısındaki Diodati villasında kalmakta olan dört edebiyat tutkunu -Lord Byron, Dr. John William Polidori, Percy B. Shelley ve Mary Shelley- fırtınalı bir gecede Byron’ın önerisiyle edebiyat yarışması yapmaya karar verirler. Birer hayalet hikâyesi yazacaklardır. Bu fikrin çıkmasında belki de o gece okudukları 1812 basımı Alman hayalet öykülerinin bulunduğu “Fantasmagoriana” isimli Fransız öykü antolojisinin bir etkisi vardır. İşte Frankenstein, bu yarışmanın ve Mary Shelley’nin kâbuslarla geçirdiği karanlık gecelerin mirasıdır. Shelley’nin kâbuslarındaki ölüm, yalnızlık, acı gibi hisler eserine sinmiş, aynı zamanda edebiyatta çığır açmıştır. Einstein olsa buna “düşünce deneyi” derdi, ama bu Shelley için “kâbus deneyi”ne dönüşmüş.
O gece bir başka kült eser olan ve Bram Stoker’ın Dracula’sına giden yolu açan, Dr. John Polidori’nin ilk modern vampir hikâyesi olan “Vampir” isimli kitabının da temelleri atılmış. John Polidori, Lord Byron’ın kişisel doktoru ve yakın dostuydu. Kitabın kahramanı olan Lord Ruthven’in, Lord Byron’ın bir temsili olduğu düşünülmektedir. Kendi içinde de bir trajedi barındıran kitabın basılış süreci Polidori için sancılı geçmiş, ilk basımın kendisinin haberi olmadan gerçekleşmesi ve Lord Byron’ın isminin yazar olarak geçmesinden dolayı bunalıma girerek henüz yirmi beş yaşında yaşamına son vermiştir. Lord Byron kitabın John Polidori’ye ait olduğunu daha sonra onaylamıştır.
Sezen Kiraz’ın çevirisi ve Işıl Beril Tetik’in “Bilime Kucak Açan Dehşetli Bir Modern Masal” başlıklı önsözüyle zenginleştirilen Bilgi Yayınevi etiketli kitabın sonunda ayrıca Mary Shelley’nin Standard Novels için yazdığı önsöz var. Shelley önsözde şöyle diyor: “Beni korkutan şey başkalarını da korkutacak; sadece yastığa başımı koymuşken bana musallat olan o hayaleti tasvir etmem gerekiyor.”
Mary Shelley, sadece hüzünlü yaşamından ve kâbuslarından değil, o dönemde etkilendiği galvanizmden de yararlanmış görünüyor. Bununla beraber Frankenstein’ı yaratmasında, John Polidori ile yaptığı sohbetlerin büyük etkisinin olduğu söylenmektedir. Ayrıca İngiltere’deki Sanayi Devrimi ile birlikte dönemin önemli isimleri Locke ve Hobbes gibi düşünürlerin de Shelley üzerindeki etkisi görülebilir.
Romana Gotik deniyor, fakat yazarın Romantizm’den de etkilendiğini düşünüyorum. Shelley’nin anlatımının ise bu kadar akıcı olacağını düşünmemiştim. Dünya edebiyatında mektup içinde mektup anlatım tarzının en iyi örneklerinden biridir.
Dönemin kadın yazarlara bakış açısından dolayı 1818 yılındaki ilk baskı anonim olarak yapılmış. Ancak üç yıl sonraki baskıda yazarın ismi yer almış.
Romanın yazılış sürecini anlatan 2017 yapımı biyografik film “Mary Shelley” ilginizi çekebilir. Suudi Arabistanlı yönetmen Hayfa el-Mansur tarafından çekilen filmde Mary Shelley rolünde Elle Fanning, şair Percy Bysshe Shelley rolünde Douglas Booth, Lord Byron rolünde Tom Sturridge ve Dr. John Polidori rolünde Ben Hardy bulunuyor.
Mary Shelley (1797 - 1851)
1797 yılında Londra’da dünyaya gelen Mary Wollstonecraft Godwin Shelley, doğumu sırasında annesini kaybeder ve babası tarafından büyütülür. Hiç tanımadığı annesi dönemin ünlü kadın hakları savunucusu Mary Wollstonecraft, babası ise radikal siyasi düşünceleriyle bilinen ünlü yazar William Godwin’dir.
Babasından ve içinde bulundukları edebiyat çevresinden etkilenen Mary, çocuk yaşlarda edebiyata ve felsefeye ilgi duymaya başlar. Yine küçük yaşlarda öyküler yazmaya merak duyan Mary, üvey annesiyle yaşadığı problemler nedeniyle babası tarafından bir süreliğine İskoçya’ya gönderilir ve burada tanıştığı dönemin romantik şairlerinden Percy Bysshe Shelley’e ilgi duyar. Babasının karşı çıkmasına rağmen evli olan Shelley ve üvey kız kardeşi ile birlikte İsviçre’ye geçerler; 1816 yılında İsviçre’de Lord Byron’ın davetlisi oldukları villada Percy B. Shelley’nin eşinin ölüm haberini aldıktan sonra da İngiltere’ye dönüşlerinde evlenirler. Ardından eşinin bir tekne kazası sonucu 1822’deki ölümüne kadar İtalya’da yaşayan Shelley İngiltere’ye dönerek 1851’deki ölümüne kadar yazarlığa devam eder.
Frankenstein ya da Modern Prometheus dışında Lodore, Falkner, Mathilda, The Fortunes of Perkin Warbeck, History of a Six Weeks Tour, The Mortal Immortal, (Ölümlü Ölümsüz) Rambles in Germany and Italy, Maurice or the Fisher’s Cot, (Maurice ya da Balıkçının Kulübesi) ve The Last Man (Son İnsan) kitapları yayımlanmıştır.
Alıntılar
“O halde bir canavar, herkesin kaçtığı ve yadsıdığı, yeryüzünün kara lekesi miydim ben?”
“Madem sevgi uyandıramıyorum, o halde korku salacağım.”
“Yaşam ve ölüm, karanlık dünyamızı bir ışık seline boğmak için ilkin delip geçmem gereken sınırlar gibi görünüyordu.”
“Ah Franskenstein, herkese adil davranıp da adaletini, hatta merhametini herkesten çok hak eden beni ezip geçme!”
“İnsan gerçekten de hem bu kadar güçlü, erdemli ve görkemli hem de bu kadar zalim ve alçak mıydı?”
“Bilgi sahibi olmak bana yalnızca daha fazla üzüntü verdi.”
“Hayatın sebeplerini anlayabilmemiz için öncelikle ölüme bakmamız gerekirdi."
Yayınevi: Bilgi Yayınevi
Çevirmen: Sezen Kiraz
Sayfa Sayısı: 248
Kategori: Roman
Commentaires