Doğalcılık akımının öncülerinden biri olan Henrik Pontoppidan öykülerinde; doğa ve kültür arasındaki karşıtlığı ele alırken, kalıtım ve çevre tarafından belirlenen kaderi de savunan kurgular yazmıştır.
Henrik Pontoppidan (1857-1943)
Babası din adamı ve annesi hükümet yetkilisinin kızı olan Henrik Pontoppidan, Danimarka’nın Jutland Yarımadası’nda Fredericia’da doğmuştur. Annesinin demokratik hükümet görüşleriyle büyüyen Pontoppidan, beş yaşında Latin Okulu’nda eğitime başlamış, babasının izinden gitmesi beklenirken mühendis olmayı seçmiştir. 1877’den 1882’ye kadar kardeşinin yönettiği Zelanda kırsalındaki bir okulda öğretmenlik yapmış ama bir süre sonra yazmaya odaklanmak için mesleki işlerini bırakmıştır. İlk evliliğini köylü bir kadınla yapıp, kendini bu hayata adapte etmek istediyse de bu hayata uyum sağlayamamıştır. İlk öykü denemelerinde kırsal kasaba hayatlarını anlatan yazar, gördüğü gerçekleri yumuşatan bir tarz ile tanınır. Yazdıklarıyla fakir işçilere kötü davranan, istismarcı ve hükümet baskısına boyun eğen halkı eleştirmiştir. Doğalcılık akımının öncülerinden biri olan Pontoppidan öykülerinde; doğa ve kültür arasındaki karşıtlığı ele alırken, kalıtım ve çevre tarafından belirlenen kaderi de savunan kurgular yazmıştır. Ülkesinde ismi “Çağdaş Çıkış” grubuyla anılan ve Danimarka yaşamını betimlemelerle yazan Pontoppidan, 1917’de meslektaşı Karl Gjellerup ile birlikte Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.
Ünlü Alman yazar Thomas Mann Pontoppidan’ı “Doğuştan epik şair, gerçek bir muhafazakâr, dili net, insanlarını eksiksiz resmeden, çok yönlü...” bir yazar olarak anlatmıştır.
Sandinge Kasabası
Yazar hakkında böyle güzel bilgiler edinince kitaba daha hevesle başlıyor insan. İlk sayfalar çok güzel ilerledi. Kasaba, tepeler, tarlalar, fundalıklar öyle canlı tasvir edilmiş ki heyecanlandım. Ama okudukça kitapta boş kalan bir şeyler olduğunu hissettim.
Roman, Sandinge Kasabası’nda yaşayan zengin ve fakir insanların yaşamını anlatıyor. Boel ilgisiz, soğuk, sert bir annenin kızı ve çalışma isteğiyle evden kaçıyor. O bölgenin zengin bir ailesi kızı yetiştirmek için yanlarına alıyor. Evin genç oğlu kıza ilgi duyunca, annesi karşı çıkıyor ve bunu duyan Boel oradan ayrılıyor.
Zengin fakir ayrımı, çocuklarına sahip çıkmayan bir anne, sefalet içinde bir yaşam, kilise ve din adamlarının etkisi, Danimarka’nın şehirleşme süreci, demiryolu çalışmaları kitabın ana konuları. Kalıtım ve çevrenin yaşattığı kader kurgusu bu kitapta fazlasıyla var. Yazar, Boel ve annesini bu kaderin içinde anlatmış. Gerçekten doğuştan kodlanan kalıtımsal bir çizgiye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Kader denilen bu çizgide kötü kodları kıran oluyor, kıramayan aileden gelen kaderi yaşayıp hayatına devam ediyor. Kaderini kendi iradesiyle belirlemek yaşadığımız çevreye, aileye, içimizdeki ruha bağlı. Kitapta Boel, kader çizgisini kırdı mı, derseniz cevap veremem. Yaşadığı çevrede her şey öyle zordu ki.
Kitapta eksik olan noktalara geri dönelim. Boel’in annesi neden bu kadar duyarsız? Babasız bir çocuk dünyaya getiren bu kadın neler yaşadı da böyle oldu? Babası neden çocuğuna sahip çıkmadı? Boel annesinin kaderini yaşarken neler hissetti? Bunun gibi çok soru cevapsız kaldı. Ödüllü bir yazarın eseri böyle olmamalı diye düşünürken 224 sayfalık bir eser olduğunu öğrendim. Eserin ilk kopyasında eksik ve bulanık sayfalar, hatalı işaretler, kötü resimler olmasından kaynaklı bir eksiklik varmış. Bulanık ve eksik sayfalar kitabı öksüz bırakmış. Sorularımın cevapları o sayfalarda belki, kim bilir? Bunları yabancı sitelerden araştırmak yerine güzel bir girişle kitabın başında okumak isterdim. Yayınevi olarak “kitabın aslı böyle” diye bir giriş yapılsa daha etik olurdu sanki. Bazı yayınevleri bu tarz eserleri kitabın girişinde sebepleriyle yazıyor. Her okur bu denli araştırma yapmıyor, yapmak zorunda da değil. Bu konuda yayınevlerinin daha duyarlı olması gerekir. Böyle eserler çeviri sonrası düzenlenirken daha düzgün cümlelerle toparlanabilir, diye de düşünmeden edemedim.
Yazarı bir kitapla değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Diğer eserlerini de okumak isterim. Nobel Edebiyat Ödülü alan ve ülkemizde çok bilinmeyen bir yazarla tanıştığım için mutluyum.
NOT: Yazar Henrik Pontoppidan'ın ismi kitabın kapağında yayınevi tarafından "Henrik Pontopiddan" şeklinde hatalı basılmıştır.
Yazar: Sema Öklü
İnstagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Güneş ne kadar güçlü parlarsa, gölgenin o kadar karanlık olduğu düşünülür.”
“Bu çeşit taşra üniformaları, bütün farklılıkları ortadan kaldırmanın, bütün doğum lekelerini silmenin onurunu taşıyan günümüze hiç uymazdı. Aslında milli giysi dediğimiz şey, köylünün kölelik giysileridir.”
“Günümüz gençliği kendisini öyle katılaştırmış ve hayatın şiirine gözlerini öylesine kapamış ki… Esas sorun da bu! Ah, şiir! Hayat! Hayat şiirdir.”
Yayınevi: SMS Yayınları
Çevirmen: Feride Gül Çakıroğlu
Sayfa Sayısı: 120
Ebat: 13,5x21 cm
Baskı Yılı: 2020
Kategori: Roman
Birlikte okumanın verdiği haz anlatılmaz. Yazarla ilk tanışmamızdı, dediğin gibi tek kitapla değerlendirmek doğru olmaz. Tespitlerin be yorumun için ayrıca tebrik ederim. ❤️
O kadar harika bir yorum ki ne diyeceğimi, güzel sözlüklerden hangisini seçeceğimi bilemiyorum. Bu yazarla ve ülkenin edebiyatı ile tanıştığım için ben de mutluyum. Yapılan hata da olmasaydı keşke ve eksik sayfaların bilgisi de paylaşılsa bu kitabın değeri daha da artardı. Tarihin tozlu sayfalarında hala kitabın bir parçasının bulunması beni duygulandırdı. Gerçek bir zaman köprüsü sanki. Sevgiler...