"Batı Penceresinin Meleği" akıl almaz gerçeklik, büyü, simya ile ilgili konularda beyin fırtınası yapmayı sevenler için doğru kitap.
Batı Penceresinin Meleği (1927)
Batı Penceresinin Meleği, çok kapsamlı bir eser. Tuhaf, doğaüstü, mistik, korku öğeleri barındıran kitap, Gotik edebiyata ilgisi olanların seveceği türden. Klasik olarak bu konuları işleyen, doğaüstü gerçeklik ve kurguyu iç içe geçiren katmanlı bir eser.
20. yüzyılda yaşayan Baron Müller ile büyücü olarak anılan John Dee’nin kesişen hayatları kitabın temel öyküsünü oluşturuyor. Kimdir John Dee? 16. yüzyılın en büyük matematikçi, astronom, astrolog ve yazarı olan Dee, Kraliçe I. Elizabeth’in danışmanı olmuş, hayatını simya ve kehanetlere adamış, bu konuda araştırmalar yapmış, ruhani varlıklarla iletişime geçmiş bir emperyalisttir. İlk sayfalarda John Dee adını görünce hemen araştırdım. Bunun gibi birçok bilgiyi görünce kitapta beni neyin beklediği de belli oldu. John Dee’ye ait bazı belge ve mektuplar Baron’un eline geçer. Baron bunları okudukça 16. yüzyıla gitmeye başlar. Belgelerde yazanları ruhuyla bütünleştirir. Şimdiki zamanla geçmiş zaman iç içe geçmeye başlar. Yazılanları okudukça Baron’da, “Ben kimim, kimin ruhunu taşıyorum?” sorgusu başlar. Asla açıklayamayacağı duygular hisseder, görüntüler gidip gelir. John Dee’nin yaşadıklarını hissettikçe kendini ona bağlı görür.
Bunları okurken aklıma gelen tek şey atalarımızdan miras kalan mistik güçlerin olduğu, bunları hissetmek için ya tetikleyen bir gücün olması gerektiği, ya da bizim doğuştan o güce sahip olmamız gerektiği. Kitapta olan her şey bunu anlatıyor.
Baron, John Dee’nin belgelerini okudukça içindeki gizli kalan gücü açığa çıkartıyor. John Dee gibi hissedip, kendi kimliğiyle onu bütünleştiriyor. Olanlara anlam vermeye çalışıyor, inanmak ve inanmamak arasında bocalıyor. 20. yüzyılda yaşayan biri karanlık geçmişiyle ilişki kurarsa, bu geçmişteki kişi John Dee olursa sonu ne olur sizce? Yaşamın sonsuz döngüsü içinde kaybolur.
Büyü, büyücülük, mistik güçler... Bunlar yüzyıllarca kullanılmış. Öldükten sonra dirilmeye ve başka boyutlarda yaşam olduğuna inananlar bunları belgelerle ispat etmeye çalışmışlar. Kimi zaman inandırıcı olsalar da yakılarak öldürülen büyücüler de olmuş. Ama ölüm ve yaşam arasında bir simya var. Bu konu çok derin, inanmak ve inanmamak kişinin kendine kalmış. Bu tarz eserler okudukça, araştırdıkça gerçekliği daha inandırıcı oluyor. Bir John Dee daha bu hayata gelir mi bilinmez yüzyıllar önce yaşamış bu ruh Gustav Meyrink’in mistik zekâsıyla birleşince muhteşem bir eser ortaya çıkmış. Batı Penceresinin Meleği akıl almaz gerçeklik, büyü, simya ile ilgili konularda beyin fırtınası yapmayı sevenler için doğru kitap.
Gustav Meyrink (19 Ocak 1868 - 4 Aralık 1932)
Gerçek adı Gustav Meyer olan Avusturyalı yazar, romancı, oyun yazarı, çevirmen ve bankacı Gustav Meyrink, anne ve babası evli olmadığı için çocukluğunu annesiyle geçirmiştir. Annesinin oyuncu olması sebebiyle birçok şehir gezme imkânı bularak farklı yerlerde eğitim almıştır. Annesiyle farklı bir ilişkisinin olması, eserlerinde şeytani kadın imgeleri yaratmasına neden olur. Okul yıllarından sonra bankacılık yapmış, başarılı olamamış ve duygusal bir kriz geçirerek intihar etmek istemiştir. Tabanca ile kendini vurmak üzereyken kapının altından küçük bir kitap itildiğini görmesiyle hayatı değişir. O kitap, “Ölümden Sonra Yaşam”dır. Bu olaydan sonra yaşamla savaşmayı bırakan Meyrink, dünyanın absürt ve gerçek dışı olduğunu hissederek mistik öğretilere ve yogaya yönelmiştir. Bu düşünceleri fantastik ve acımasız yapıtlarında kendini gösterir. Kısa hikayeler yazmanın yanı sıra, on beş ciltlik Charles Dickens, Rudyard Kipling çevirisi yapmıştır. 1915’te ilk ve en ünlü romanı “Golem” yayımlandı. Son ve en uzun romanı ise 1927’de yayımlanan “Batı Penceresinin Meleği”dir. Yazarla ilgili ilginç bir bilgi de, Edgar Allan Poe ile aynı tarihte doğmaları ve edebiyat tarihinde benzer roller oynamalarıdır.
Yazar: Sema Öklü
İnstagram: @kitapsemasi
Alıntılar
“Mucizeler; tarif edilmez mucizeler yaşamak kısmet oldu bana; öteki tarafından krallığından gelen mucizeler. Şaşkınlık ve duygu yoğunluğundan, üç kez kutsanmış, gıpta edilen meleğin tanrısını aklım bir türlü almıyor.”
“İçinde bulunduğum durum neydi? Kendi kendime tekrar bunu soruyorum. Orada insanlığın çok üstüne çıkmış biri tarafından, nesnelere ve günün birinde bilincim içinde belki de su yüzüne çıkacak olan gizemlere dair, aktarmak için dünyevi sözcüklerin yetersiz kaldığı bir bilgiye malik edildim. Bu, her an daha açık bir şekilde görünüyor gözüme.”
Yayınevi: Can Yayınları
Çevirmen: İsmail Candan
Sayfa Sayısı: 464
Kategori: Roman
bu konuya ilgi duyanlar için gerçekten harika bir kitap. John Dee hakkında ilk defa bilgi sahibi oldum, şaşırtıcıydı.
İnsan bu kitabı bitirince sanki kahraman gibi geçmiş-gelecek, gerçek-hayal gibi durumlarının ayrımına varamıyor bir süre... O kadar etkileyici ki okuyucu da bu mistik gücün içinde hissediyor kendini. Okurken karşıma çıkan kişiler ve kelimeler hakkında araştırma yapmam gerekti, yani sadece okuma için değil yeni bilgiler için de seçilmiş bir kitap. Bu kitabı seçen kişiye iyi dileklerimi ilettim hep 😊 O kendini biliyor 💖 Küçük bir ekleme yapmak istiyorum: Gül, bahçıvan teması son zamanlarda karşıma çok çıkıyor. İzlediğim bir kaç filmde bilgeler bahçıvan ve en çok da gül ile ilgileniyorlar. Bu kitapta yine karşıma çıktı. Hıristiyanlıkta, İslamda, divan edebiyatında sıkça kullanılan bir sembol. Koku olarak da en yüksek frekansa sahip olan çiçek zaten. Bu yüzden etkisi yadsınamaz ve karşılaşmaya devam edeceğiz sanırım...…