Cafer tekmelediği kapıyı açan karısını yana itip “Nerede o?” diye daldı içeri. “İşten gelirken ‘Kayınbaba, yaza düğün olacak diyorsun ama okuldaydı sözlüm bugün yine.’ diye Hüseyin çıktı önüme. Ne zamandır lafım dinlenmez oldu evde. Deyin hadi bileyim.” Ocağın önünde oturmuş ödev yapan kızın üzerine yürüdü. “Sana demedim mi okula gitmeyeceksin?” derken elini kaldırdı. Zeliha, babalığı yine saçlarına yapışmasın diye kafasını ellerinin arasına alıp olduğu yerde dertop oldu.
“O gitmedi zaten. Hoca hanım geldi aldı.”
“O kim oluyormuş da bunu benden izinsiz alıp götürüyormuş?”
“Kafalıymış bizimki. Sene sonunda sınav mı ne varmış. Anlattı durdu.”
“Sana boşuna nefes tüketmiş. Gelsin bana anlatsın.”
“Çalışırsa başarırmış. Girmeyin günahına dedi.”
“Ne günahına giriyormuşuz? Söz kestik, namusuyla evlendireceğiz işte. Yarın hoca hanım gelirse kızı gönderme. Babası okula gidemez, giderse dönemez dedi, de. Akşam gelip bana desin ne diyecekse. Sen de durma öyle karşımda. Almayasın nasibini. Git leğeni getir, ayaklarımı yıka.”
Kadın, hoca hanıma nasıl anlatacağını kara kara düşünerek çıktı odadan.
***
“Zeliha, Zeliha, Zeliha…”
Aysel avluya çıkıp portalardan seslenen öğretmeni başı önüne eğik karşıladı.
“Günaydın. Zeliha hazır mı?”
“Hazırlanmadı bugün.”
Zeliha önlüğünü giymiş pencereden annesiyle öğretmenini izliyordu.
“Seslenin de hazırlansın. Geç kalacağız yoksa.”
“Hımm. Şey. Gelmeyecek bugün.”
“Hastalandı mı yoksa? Dün bir şeyi yoktu ama.”
“Yok, hasta değil de, nasıl diyeyim, bilemiyorum. Bizim bey işte.”
“Yine mi Cafer Efendi? Dün anlattıklarımı deseydiniz ya.”
“Dinliyor mu hoca hanım? Bugün kızımı gönderirsem iyi şeyler olmayacak. Belli ki Hüseyin’le anlaşmış. Okula giderse kaçıracaklar kızımı. Hiç aramaya da kalkmaz. Elim bağrımda kalır.”
“Akşam kaçta geliyor?”
“Maktadan hava kararınca dönüyorlar.”
“O zaman akşam bir de müdür beyle gelelim.”
“İkna olacağa benzemiyor ama belki müdür beyi dinler.”
***
Cafer işten gelince sofrayı hazır gördü. “Bakıyorum ana kız akıllanmışsınız.” dedi. “Burada olduğuna göre okula da gidilmemiş.”
Aysel girdi araya. “Vakitlice yiyelim diye kuruverdik. Hoca hanımla müdür gelecekmiş.”.
“Hay ne hoca hanımmış be. Çetin ceviz çıktı kadın.”
Aysel, bıyığını burkan kocasından tiksindi.
***
Kapı çalındığında Zeliha’yı korkuyla karışık bir heyecan aldı. Belki de öğretmenini olmasa da müdür beyi dinlerdi üvey babası. Böylece sümüklü Hüseyin’e varmaktan kurtulmuş olurdu. Sadece ondan mı, herkesten kurtulurum diye geçirdi içinden.
Adam, misafirlere divanda yer gösterdi.
“Hoş gelmişsiniz.”
“Hoş bulduk.”
Cafer karısıyla evlatlığını odadan göndermek için kaş göz yaptı. Oralı olmadıklarını fark edince ocağa odun atılmasını bahane edip yolladı ikisini de. “Aysel sen de git odunlukta karanlıktan korkmasın kız.”
Zeliha çıkınca pencere altından dinlemeye çalıştı konuşulanları.
Müdür, “Cafer Bey” diye söze girdi. “Biliyorsunuz zorunlu eğitim kapsamında Zeliha kızımızın son senesi. Ama okula gelmesine izin vermiyormuşsun.”
“Estağfurullah. İzin vermek benim ne haddime. Sözlüsünün taraf istemiyor. Verdik kızı bizden çıktı.”
“Bu yaşta bir kızı evlendirmeye kalkmanız…” diye araya girecek oldu öğretmen hanım. Cafer onu duymazlıktan geldi. Müdüre bakarak konuşmasını sürdürdü.
“Buralar başka bölgelere, şehirlere benzemez. Bilirsiniz az çok. Kendine göre düzeni olan bir yer. Ben anasıyla evlendiğimde o üç, Aysel on dokuz yaşındaydı. Böyle geldi böyle gider.”
“Yasal olarak buna hakkınız yok.” diyen öğretmenin gözlerine dikti gözlerini. “Eski köye yeni adet mi getireceksiniz? Tüm köyü karşınıza alırsınız deyim size.”
Müdür aldı yeniden sözü. “Sizi anlıyoruz ancak okulu bitirmeden…”
“Size anlatması kolay tabii. Bütün gün ormanda anam ağlıyor boğaz tokluğu için. El alemin tohumunu besliyorum yıllardır. Ben onu daha küçükken yurda verecektim de Aysel kıyamadı. Üç tane çocuğumun rızkını elin piçine yediriyorum.”
Yeniden öğretmene dönüp, “Hem kim oluyorsunuz da bu kadar ısrar ediyorsunuz? Size mi kaldı Zeliha’yı düşünmek?” dedi. Konuşulmasına fırsat vermeden ayağa kalktı. “Diyeceklerim bu kadar kahvede arkadaşlar bekliyor.” deyip odayı terk etti. Kapıda karşılaştığı karısına, “Çok tutmadan yolla bunları.” diye tembihledi.
***
Davulların sesi yaklaştıkça Zeliha’nın boğazındaki düğüm nefes almasını zorlaştırdı. Ellerini sıkmaktan avuç içleri morardı. Bu kâbusun bitmesi için elinden geleni yapmakta kararlıydı. Hüseyin’in damat tıraşının başladığı haberinden beri odada dolanıyor ve planın işlemesi için Allah’a yalvarıyordu. Kimliğini ve sınava giriş belgesini kuşağının içine sakladı. Annesiyle vedalaşırken ona gelenleri oyalaması için yapacaklarını yeniden hatırlattı. Davullar bahçeye girdiğinde karmaşadan yararlanıp arka bahçe kapısından çıktı. Onu sınava götürmek için bekleyen öğretmeninin otomobiline bindi.
Nilüfer Çeken Özbay
Comments