Labirent Bul Beni, içimize hapsettiğimiz duyguları ve bu duyguların içimizde yarattığı hapishaneleri anlatırken, okuru kendi içine bakmaya yönlendiriyor.
Düşündürücü ve sorgulayıcı kurgusuyla toplumsal yaralara parmak basan Labirent Bul Beni, psikoloji ve gerilimi bir arada okura yaşatırken aynı zamanda okuyucuya “Bir çıkış yolu var.” diyor.
Sözel, duygusal, fiziksel boyutta maruz kaldığımız şiddete, mutsuz oluşlara rağmen yine de bilindik, o tanıdık koşullar altında yaşamayı seçiyoruz. Bize zarar veren ortamlardan uzaklaşamıyor, bizi tüketen ilişkileri terk edemiyor, bizi sömüren insanları silkip atamıyoruz üstümüzden. Peki neden? Çünkü onlar tanıdık, çünkü onlar aileden.
Kitabımda psikolojik şiddete maruz kalan, aşk ile gözleri kör olan, aldatıldığını düşünürken aldanan üç kadın karakteri hayatın içinden hepimizin o bildiği, tanıdık konularla anlattım. Otobüste, yolda, metroda karşılaştığınız birinin bu üç kadından biri olma ihtimali çok yüksek.
Züleyha, Zeliha ve Zülal bir gün kendi yarattıkları labirentin içinde kaybolduklarını ve çıkışa ulaşmak için büyük bir savaş vermeleri gerektiğini fark ediyorlar. İnsanın en büyük savaşı kiminleydi?
Kendini sorgulama, bulantı, inkâr, kaçış. Fakat gelinen hep aynı nokta. Boynundan zincire vurulmuş benlerin zincirlendiği bir ben. Gerçeklerle yüzleşmelisin çünkü gerçeklerden kaçamazsın.
"İnsanın en büyük savaşının kendisiyle yaptığı savaş ve en büyük zaferinin kendini olduğu gibi kabullenmek, kendini affetmek olduğunu" anladıkları an Züleyha, Zeliha ve Zülal’in uyanışı başlıyor.
Günümüz Bursa’sında geçen romanımda kendi duvarlarına çarpa çarpa, kanata kanata kendi kanatlarını kırarken tanıdığınız bu kadınların, bir araya gelip bir olunca, sorgulayınca, okuyunca, hiçliklerinde kaybolup içindeki çocuğa sarılınca nasıl birer Anka’ya dönüştüklerini görecek ve maviliklerde süzülüşlerini izleyeceksiniz.
Biyografi: Dilek Özipek Donduran
Alıntılar
“Leke ruhun dövmesidir, sevmelisin izlerini.”
“İnsan kabullenemediği acılarda bir suçlu arıyor galiba.”
“Masallar anlatarak uyuttuğumuz benliklerimiz dile gelse, olduğu gibi her şeyi söyleseydi, benliklerimizin amacı değer yargılarımızı yıkıp bazı şeyleri normalleştirmek mi olurdu? Yoksa, ‘Yaşadıklarımın ve yaptıklarımın bir sebebi var, bunu görmeniz tek derdim mi?’ olurdu.”
“Sonuç mu? Hepimiz kokuyoruz ve hepimiz birbirimizi kokluyoruz. Birinin verdiği nefesi bir başkası alıyor.”
“Öğretilmiş gerçekler ile sorguladığı gerçekler, yargıladığı başkaları ve yargıladığı kendisi yakasını bırakmıyordu. Raketler arasında oradan oraya çarpılan tenis topu gibiydi.”
“Kırk kibrit! Yanmasa da yakmasa da sönmese de dökülmüş yerlere, çıplak ayaklarımın altında. Yürüyorum canımı kanırta kanırta.”
Yayınevi: DK Yayınları
Sayfa Sayısı: 200
Kategori: Roman
Kommentarer