Doğa kırlangıç sesleri, kelebek kanat vuruşları, gelincik kokusu ile tüm koğuşu kanatları çalıştırmaya, gün ışığına davet etmekteydi. Teker teker ortamlarını ışığa doğru terk ettiler.
Bahçede elma, armut, kayısı, dut, vişne ve kirazlar. Elma ağacının insan boynu kalınlığında, çatal yapmış gövdesine yavaşça yerleştiler. Güneş günün en dik zamanında tepelerinde. Parlak sarı, kahverengi renkli miniklerin kımıl kımıl hareketleri, ağacın gövdesini canlandırmaktaydı.
Kovan sahibi, fırçasını, tütsü körüğünü hazırladı. Elma ağacının dibine vardıklarında, arıların dansı sürmekteydi. Arıcı elinde oğul sepetiyle, ağaca daldan dala tırmandı. Kendini sağlama aldı, sepeti tam grubun üzerinde tuttu ve karısına “Haydin bismillah!” dedi. Kadıncağız ağzı burnunda, ha bugün ha yarın doğuracaktı. Tüm bahçe işlerinde kocasının sağ koluydu. Üç gün önce üç oğlaklarının doğumunu birlikte gerçekleştirmişlerdi. Doğumun erinci, doğanın uyanışı, beraberinde zamanı devindiriyordu. Kadın bol giysisiyle, elinde tütsü körüğüyle arıları yerinden etmeye başladı. Tütsünün dumanından rahatsızlıkla, yarı kör yavrucuklar daldan sepete yerleşiyorlardı. Elma dalında aniden kocanın sağ ayağı kaydı, elindeki sepet arı denizine sertlikte indi, arılar kendilerini yerçekimine bıraktılar. Kadının kısa kollu elbisesinin boşluklarına, kafasına, boyun arasından içeriye girdiler. Arıcılıkta deneyimli koca, heyecanını bastırarak karısına sakin olmasını, kesinlikle kıpırdamamasını, tüm arıların yukarıdan yere doğru ineceklerini haykırıyordu. Buz kesmiş kadın kendinden çok bebeğinin derdindeydi. Ne olursa olsun, içeride gelmesi an meselesi bir canlı vardı, korkusu kan zehirlenmesi olursa, hele hele en önemlisi, son şansında erkek çocuğuysa taşıdığı. Hayatında bu kadar karmaşık şeyleri düşünmeye alışık olmayan beyni uyuştu. Vücudu bir-iki sallanma dışında buz kesti. On beş dakika oldu olmadı, arılar kadının başından, terli yüzünden, boynuna doğru yarıştaydılar. Kocası elinde sepeti, gülünç bir heykel edasıyla endişeli, aşağıdaki gerilimi izlemekteydi. Saniyeler, dakikalar ve saatler, gün gibi telaş ve korku içinde geçmekteydi. Kadın beynini kilitledi, hislerini tatile gönderdi. Kaşınmamalı, hapşırmamalı, hızlı nefes almamalı, robotlaşmalıydı.
Ümit Ahmet Duman
Comments